Gezilerim

AHH DURRES ÜZÜMLÜ KEKİM

 

Belgrad'ı gezdikten sonra dedim ki bunun tadı varmış tuzu varmış...

 

Hemen açtım haritayı, çevreye civara bi baktım.

 

Benim için önemli kriterlerden biri günübirlik bir gezi için müsait olmasıydı ve Goldiş için konforlu olmasıydı...

 

İşte orada gördüm Albania'nın bana göz kırpışını.

 

Hemen şöyle bir liste yoklaması yaptım. Malum her yerde bir arkadaşım çıkıyor. İnşallah sevdiğim birileri vardır diye bakarken Alican'ı gördüm. Canım eski dostum, üzümlü kekim. Eşiyle beraber hemen atla gel kanka dediler. 

 

Tiran rotamı değiştirip Durres yaptım. İyi ki yapmışım...

Yolculuğum çok sancılı geçti. Bir gece önceden arabamı kiralayıp uluslararası sigorta kartımı aldım. Çocuğuma seyehat belgesi çıkarttık. Sabah erken saatlerde uyandık, cicilerimizi giydik yollara düştük. Bu defa kullandığım operatörü araştırdım. Arnavutluk'ta da varmış. Ne olur ne olmaz diye Kıbrıs hattımı da uluslararasına açtım. Yanımıza yiyecekler, atıştırmalıkla, su aldık. Canım Google Map'i açtık düştük yola. 

 

Safety first :))  Bağlansın kemerler :))

 

Sınıra geldiğimizde "TURSKA?" dendi bize. "Da" dedik memur beylere. Karşılığında çok şaşırdık çünkü;

"KARDESS. KOMŞİ KOMŞİ" diyerek çok sıcak davrandılar. Hatta çoğu belgeye bakmadan mühür bastı bizi el sallayarak yolculadılar ülkelerine. Sınırdan girdiğimde bir terslik olduğunu anladım. Çünkü 10-15 dakika sonra online dinlediğim müzik durdu. Hemen çektim sağa. Heheeeytt Sırbistan'dan dersimi almıştım. Şak diye çalıştırdım Kıbrıs Turkcell'in Roamingini. 

 

YİNE BANA HASRET BANA YİNE HÜSRAN VAR

 

Tabii ki hattım çalışmadı. O sırada da feciiler feciisi bir yağmur ve fırtına bastırmaya başladı. Fakat buraya kadar gelmiştim birkere. Yoldan dönenin kaşığı kırılsın. Gittiğim yolu da göstereyim gözünüzde canlansın :))

 

 şöyle bir yol...

 

Fırtına ve sağanak havayı rezalet hale getirdi mi? İnternet yok. Telefon yok. Müzik yok. Arnavutça yok. LEK yok (Arnavut parası. Euro geçmiyormuş). Oldukça eski bir yerleşim alanı olduğu için çoğu yerde pos cihazı bile yok. Tabelalar bir yere kadar latin alfabesiyle olduğu için bir miktar yol gidebildim. Ardından bir anda tabelaların yeri değişmeye başladı. Silecekler bildiğin yağmur hızına yetişemedi. Sonra yan lış bir yola girdiğimi farkettim ama yol cidden bi güzeldi, nasıl güzeldi... 

 

Yol sormak için şansıma açık bir "ODUNCU" buldum. Adama yol soruyorum ama ne o beni anlıyor ne ben onu. Zaten o sırada arkadaşlarıyla üç beş bir şeyler içiyorlardı. Elinde sigarasıyla ooo hoş geldiniz diyen dayı gibi koşa koşa geldi. 


BKNZ: Hoş geldiniz dayı;

  

 

 

Şimdi konuşuyoruz anlaşamıyoruz aradan 15 dakika geçmiş hala bir cebelleşme içerisindeyken aklıma o parlak fikir geldi. Ve ona dedim kiiiii;

İNTERNEEETT !!!

 

Şu evrensel kelimelerin yoluna izine kurban olayım. Hemen ilk çıkan internetli telefonlardan birini çıkardı. Hemen gugılladık. 

Bana şordan dön bordan devam et şeklinde bir tarifte bulundu.

 

Hoaydaaa düştük yine yollara. Dödüm döndüm aynı yere geldim. Tam ne yapsam diye düşünürken bir tır güneş gibi doğdu kasvetli yağmurun içine. Üzerinde DURRES yazıyordu. Yahu dedim bu bir işaret takıl peşine. Abi önde benden habersiz, ben arkada abiden umutlu, dualarla, heyecanla, adrenalinle gidiyoruz. Araya arabalar giriyor. Çekilll diyorum arabalara çekilll girme araya. Abi hissetmiş gibi yer yer yavaşlıyor trafikte bekliyor gibi beni falan. Diye diye bi baktım Durres'e girmişim. Şehir merkezine gelir gelmez operatörün mağazasını buldum. Şaaaak çektim arabayı önlerine. 

 

KAVGA ZAMANI!!

 

LOOK AT ME BIRADIR!!!

 

Neyse meğersem benim turist hattı olduğu için roaming açılmıyormuş. Tüm sorun bundanmış... 

Ne yapacağım ne edeceğim diye arabaya doğru yürürken tam karşıda ne gördüm? 

 

TURSKA RESTAURANT !!

 

NEEEEEE? Hemen gittim dedim wifi lütfen. Bağlandığım gibi kankama yazdım. ALİCAĞĞNNNNNNNNN kurtarın beni :D

Bana tam olduğun caddenin aşağısındaki marketin sokağı dedi. Bulduk birbirimizi nihayetinde.

 

 

Tam beach noktasında çok tatlı butik bir kafe açmışlar. Çılgınca geçen yolculuktan sonra içim ferahladı bu manzarayı görünce. 

 

Uzun uzun sohbet ettik. Bana internetsiz de harita kullanabileceğimi öğrettiğinde acının tatlı tebessümü sardı beni... O eziyetler bunun için miydi sahi? :)) Sabah 10'da çıktığım yolculuk 16'da tamamlanmıştı... Ama manzarayı ve güzel havayoı kaçırmamıştım. 

 

 

 

Saatler birbirini kovaladı tabii bunun bir de dönüşü vardı. Hep söylerim bir yola sadece 1 defa gitmem yeter. Gerisi benim için su yolu :)  Saatler 8 civarını gösterdiğinde bana müsaade isteme zamanı gelmişti. Her ne kadar kalmam için ısrar edilse de evim de evim, yuvam da yuvam :))) Huyumu bilen arkadaşlarım çok da ısrar etmezler sağolsunlar. Ben de kırıyorum diye boşa üzülmem :) 

 

Arabamıza bindik yola koyulduk güzel kızımla. Artık haritamız da vardı oh :)

 

     

 

Biraz Arnavut kedisi sevdik. Yağmurun birkaç dakika durmasını fırsat bilip birazcık da yürüdük. Sonra yine bastıran yağmurda yolumuza çıktık.

 

Müziğimiz de vardı. Harita indirirken müzik de indirmiştim. Artık hiiiç eksiğimiz yoktu :) Arabamız sıcacık rahatımız yerinde evimizin yolunu tuttuk...

 

 

Saat 11i biraz geçe kapsama alanına girdik. Deli gibi telefonlarım çalmaya başladı. Büyükelçilik. N eoluyor yahu dedim. Sağlığımdan şüphelenmişler. 24 saatin dolmasını bekliyorlarmış eve bakmaya gitmeleri için. 

 

ÇÜNKÜ

 

Benim ablam sağolsun birkaç saat bana ulaşamayınca balkan çeteleri tarafından kaçırıldığımı düşünmüş hahahaha

 

EVET TARAFINDAN !!

 

Büyükelçiliği sağlığım ve kaçırılmadığım konusunda ikna ettikten ve ailemle olan kısa bilgi verici konuşmaları yaptıktan sonra sonunda yoluma devam edebildim. 

 

Evimize vardığımızda ilk yaptığımız şey;

 

 

KANKA DATEEEEE

 

Koca bir güne neler sığdırmışız yol arkadaşımla meğerse...

 

Daha nice gezmelere :))